27 Ocak 2012 Cuma

Severim&Sevmem - Reklamlarda herhangi kullanımı...




Başlıktan çok fazla anlam çıkmadığını biliyorum... Yukarıda paylaştığım "Philips" reklamını izlediğinizde konu hakkında belki ufak ışıltılar beyninizde yansımaya başlayacaktır.

Birçok icat bugüne kadar insanoğlunun rahatı için yapılmadı mı evet yapıldı ama son dönemde firmaların artık çok daha ayrıntıcı davrandığını düşünüyorum. Yukarıda bulunan ürün de bunlardan biri. 

Sabah erken kalkmayı sevmeyenler ya da o korkunç zil sesi ile uyanmanın kabus olduğu konusunda hem fikir olanlar için söylüyorum insanı ufak ufak, tatlı tatlı uyandıran bir ürün. Her gün radyo, saat zili gibi sessizlik içinde birden bire insanı aşırı uyarılmaya maruz bırakan ve kabus etkisi yaratan ürünler yerine en azından sıcak bir seçim. Neyse amacım ürünün reklamı değil aslında ayrıntıdan doğmuş olması.

Basit, sade hayatının içinden düşünmek gerekiyor. Ayrıntılar artık kazananlar listesinin başında. Mobile Applicationlara bakalım mesela birçoğu hayatı kolaylaştıran ve basit mantıkla geliştirilmiş. Kim dinlediği müziğe "aa bu şarkı çok güzel, kimin acaba" demez; sadece şarkının ufacık bir kısmını dinlettiğinizde size videosuna kadar çıkan app'ler var ya da bayanlar için söylüyorum regl periodunu tutan ve hayatı basitçe kolaylaştıran app'ler de var.. Yumurta sayacı; nasıl pişmesini istiyorsan o zamana kuruyorsun. Bunlar sadece bir kaç detay örnek..

Reklamlarda o kadar çok alışmışız ki yakışıklı İtalyan, dondurma yiyen parmak ısırtan seviyede üst sıraları zorlayan sexy kadın, barbie ve ken ile onların sarışın minik boy çocuklarının oluşturduğu örnek ailelerini görmeye... Bu modellerin olmasının da bir amacı var, bilinçaltımızda onlar gibi olmak istiyoruz. Mükemmel kadın o dondurmayı yer, sexy ve güçlü erkek o saati takar...

Rimel reklamında ki ürünün kirpiği besleyip uzattığı falan iddia edilen reklamda takma kirpikli kadın görmek istemiyoruz, saç çıkardığı iddia esilen reklamda sonrası kısmında photoshopla tepeye eklenmiş saçlar da istemiyoruz. Estetik kaygılar sebebi ile kullanılan düzeltme hamlelerine, filtrelere kesinlikle karşı değilim ama pazarladığın ürün tamamen bunun üzerine kurulu ise hayır biz artık doğal ve gerçekçi olanı istiyoruz. Birilerine benzemek değil kendimiz gibi birilerini görmek istiyoruz.

Bu reklamda sevdiğim bu evet sabah uyandığında kimse makyajlı ve 32 diş meydanda uyanmaz. Uyanan var ise insan üstü olduğunu kabul edip saygı duyarım ayrı.. Türkiye'de de tabiki bunun gibi örnekler var içinde halktan birilerinin olduğu... Aklıma şu bal reklamı geldi mesela.. Tv kanalları içinde geçiş yaparken her defasında rastladığım reklam bana çok itici gelmesine rağmen (tabii ki diğer reklam türlerinden farklı) beyefendi bir hayli hayatın içinden, konuşması vs. ile koyu bir Türk karakteri olduğundan inkar edemeyiz ki inandırıcı ve eminim o ürün satıyor....

 Emir Kusturica 'nın filmlerini bilirsiniz, filmleri ile ilgili bir belgesel izlemiştim. Özellikle yan rollerde oynayan oyuncularının aslında gerçekte de aynı mesleği yaptığının söylendiğini anımsıyorum. Mesela filmde berberi oynayan karakterin aslında gerçek hayatta da berber olduğu gibi.. Tabii ki reklam için bu kadarını beklemiyorum ama onun filmlerini izlerseniz de demek istediğim yakınlığı sanırım anlayabilirsiniz.

Kendimizi bildik bileli bize rol modelleri aracılığı ile sunulan mükemmeliyetçiliği sizce de reklamlarda yeterince izlemedik mi??

19 Ocak 2012 Perşembe

Severim - Tren yolculuğu



Küçüklüğümde tanıdım tren yolcuğunu; annanem (tdk'ya göre anneannem) İstanbul'un bir diğer ucunda otururdu ve ona gidebilmemiz için annemle trene binerdik. Tren seyir halindeyken Florya'da denize girenleri, hemen tren raylarının yanında eski ahşap evlerin olduğu mahalleleri, sokakta yaz sıcağına aldırmadan oraya buraya sıçrayan çocukları... kendim de trenle birlikte bir yandan akarken rayların üzerinde uzun bir filmi keyifle bitirmenin mutluluğuyla tebessümle inerdim trenden. 

Hızlı çekimdi ve yine sahneleri tamamlamak bana kalırdı. Tren bildiğimiz gibi çabuk hareket eder ve topu eline atmak için eyleme geçen çocuğun yakan top oynarken diğer çocuğa isabet ettirip ettiremediğini ancak tahmin edebilirsiniz. Sonrasında öğrendiğim ve aslında gerekli hesaplama ile tutturabileceğim, Yol = Hız*Zaman formülüne her ne kadar beynimize dövme yaptılarsa da üzgünüm hayat içinde kullanmaya ihtiyaç duymadım. Daha çocuğum ama çamaşır asan kadının elinden kayan çarşafı yere düşerken tek kare gördüğümde yere vardığında kirleneceğini bilecek kadar da büyük :)

Aradan geçen yıllarda trene hiç binmedim.. Yıllar bize daha çok araba, tramvay, metro, uçak, deniz otobüsü vs.. gibi yeni ulaşım araçları getirdi. Tren siyah beyaz bir anı olarak kaldı hayatımda. Yıl 2009 ve Eskişehir'e düşen yolumuz bize bambaşka keyifli bir dünyanın kapılanı yeniden araladı. Öylesine keyifli, öylesine rahat ve konforlu bir yolculuktu ki... İçinde bulunan restaurant bizi sıcak ve samimi bir cafe ortamına taşırken bir yandan da aslında kendi yaşadığımız dünyadan koparmıştı. Huzurla ve önceden çizilmiş çizgi üzerinde yol alan bu ulaşım aracı insanı güvende hissettirirken, bir yandan da bir yerlere taşıyordu.

Yıl 2012 yol yine Eskişehir'deydi ve biz yine bu nostaljik yolculukta uzun zamandır bölünmeden yapabildiğimiz bir şey yaptık, birçok istasyonu ile ilgili hayatımızın, başka başka istasyonlarda soluklanarak sohbet ettik..

"Dr. Who" izler misiniz bilmem ama dizi hem geçmişte hem gelecekte geçer ve çok ilkel objeler kullanılarak anlatılır konu... 

Tren; kapıları dokununca açılan, 
uzay gemisinde olduğun hissi veren; ilkel bir araçtır! :)

Okul yıllarımda vapur kullanabildiğim için şanslıydım ama evlerine ulaşmak için yıllarca uzun yol trene binen insanları kıskanacak kadar da şımarığım sanırım. Trenle ilgili güzel bir tavsiye de aldım Eskişehir'li değerli dostumdan; bilet alırken kapı girişlerinden almamaya dikkat et, özellikle gece yolculuklarında. :)

Tren seferlerinin bazılarının kaldırıldığından haberdar olduk bu yolculuk dolayısıyla, umarım sadece yenileştirme çalışmalarıdır ve trenlerin o vazgeçilmez samimiyetini koruyarak yapılır.

Aramızda bir karar aldık ve arada plansız tren yolculuklarına çıkmaya karar verdik. Sizce ilk yolculuk nereye??