19 Aralık 2011 Pazartesi

Severim - Görme engelliler için sesli kitap





Geçenlerde reklamına rastladığım bir sosyal sorumluluk projesi ilgimi cezbetti. Daha önce örneklerine rastlamıştım ama bu Boğaziçi Üniversitesi ve Türk Telekom işbirliğince yapılınca, reklamlarının sıklığı ve kullanıcıya ulaşma şekli sebebiyle çok daha etkili oluyor diye düşünüyorum.

Boğaziçi Üniversitesi, Görme Engelliler Teknoloji Laboratuvarı (GETEM) ve Türk Telekom, 200 civarı (şu an tam rakam kaç oldu bilemiyorum) kitabı sesli olarak kaydetmiş ve bunu görme engellilerin faydalanabilmesi için 0 800 219 91 91 numaradan ücretsiz erişime açmış. 

Hizmetten faydalanmak isteyenler, görme engelli olduklarına dair bir raporla GETEM'e başvurarak şifre alabiliyormış. Bir gazete haberinde bu hizmetten okuma tembelliği olanların da faydalanabileceğini okudum da kafamda bir çelişki yarattı. Kendimce onlar ücretli faydalanabiliyordur çıkarımına vardım.

Bu güzel sosyal sorumluluk projesine bir yandan güzelmiş dedim, yeşil ışık yaktım ve sonrasında  aklıma çocukluğum geldi.. Bir devre telefondan masal dinlerdik, Adile Naşit uykudan önce kıvamında, kuzucuklarım sıcaklığında... Daha da eskilere gidince radyo tiyatrosuna kadar gittim. Farklı bir blog konusu belki ama yeri şu an burasıdır... Ne güzel bir şeydi o, hayal etme imkanı verirdi gözlerini kapatınca. Öyle sokaktan geçen adamlar da seslendirmezdi, tanındık, bildik isimler, doğru vurgularla.... Gelen ses efektleri ve bazen uzun tasvirlerle.. Sahneler, dekorlar kendi hayal gücümüze bırakılırdı. 

Bir kaç radyo sanırım ara ara devam ediyormuş da ben rastlamadım.
Görme engeli olmadığımız için biraz daha şanslı olabiliriz, hayatın ve zamanın dayattıkları yüzünden bu şansımız şansızlığa dönüyor da olabiliriz. Sence de artık çoğumuz hayal özürlüyüz değil miyiz?

18 Kasım 2011 Cuma

Severim - Abilerin abisi



Ne zamandı hatırlayamıyorum ama internette sörf yaparken okuyup facebook sayfasına girdiğim bu grup bana  "enteresan" dedirtmişti. 

İçerik şu abilerin abisi diye biri var, sanal bir karakter... Üniversite öğrencileri ufak tefek taleplerini yazıyor; ders notları, pizza, paten, ayakkabı, ütü, saç kurutma makinası, akşam yemeği, otobüs bileti, forma, saat, çanta, gitar, traş makinesi, konser bileti, hesap makinesi vss vss kısa bir süre sonra abilerin abisi kartı ile kapılarına talepleri geliyor...

İlk baktığım zamanlar herhangi bir marka, reklam olmayan bu gruba girdiğimde "Nereden geliyor bu değirmenin suyu" demedim değil..

Şimdilerde baktığımda "CardFinansGo" nun sponsor olduğunu görüyorum. Gençlere hal hatır soran, sınav durumlarını merak eden, indirimler veren hatta okullanın çevresinde bulunan fotokopicilerde adı geçen card aracılığıyla bedava fotokopi imkanı sunan gerçekten mahallenin abisi sevgisi kazanmış bu grup hakkında aslında merak ettiğim şeyler yok değil..

Acaba birilerinin kişisel projesi olarak başladı da sonradan Finansbank fark edip sponsor mu oldu? 
Şimdilerde takip eden sayısı 14,621 olmuş olan grup Finansbank'ın bir projesiydi de önce viral reklam mı yapıldı?


İki şekilde de proje bence çok başarılı! Sosyal medya çok zeki yollardan kullanılmaya başlandı. Sosyal medyayı nasıl kullandığınız tabiki sizi ilgilendirir ama vakit elinizin altında bulunan ve bir anda çok insana ulaşabileceğiniz bu ücretsiz reklam aracından ne kadar verim aldığınızı bence düşünme vaktidir. 

Unutmayın sosyal medya süprizlerle dolu! 

Parmalarınızın ucundaki bu iletişim kaynaklarını sizce doğru kullanabiliyor musunuz? Danışmanlığa açığım ;)) 



20 Ekim 2011 Perşembe

Sevmem - Müzikli internet sitesi


Müzikli internet sitesi mantığını gerçekten anlam verebilmiş değilim...

Sakin bir ortamda internette geziniyorsunuz, etrafınızda insanlar var. 

İş ortamında ya da ne bileyim Starbucks'dasınız...
Sessizliğin hakim olduğu bir yerde öylesine yüksek gürültü ile bir anda müzik başlar ki etrafınızdakilerin sizi magmanın yolunu gösteren bakışlarını takip edemezsiniz çünkü o arada siz çıkan gürültü sebebiyle ya kalp krizi geçirmiş ya da bir süre devam edecek ufak çaplı beyin göçü ile kendinizi Alp'lerde doğadaki tesbih böceklerini inceler halde bulacaksınız.

Bazılarında kapatmak için bir seçenek var ama bazılarında da o bile yok. Siteyi açtınız mı artık dinlemeye mecbursunuz demektir.. Tabiki müziğin konsept oluşturacağı web siteleri için; isteğe bağlı seçim yapabilme (şarkı seçeneği), açıp kapatabilme şansı site ziyaretçisine sunuluyorsa işler değişkenlik gösterebilir. Hatta şıklaştırıp müzik kutusu şeklinde tasarımlar da konsept farklılıklarına uyarlanıp kullanılabilir. 

Mesela kişisel web sitesidir, kişi der ki; "ziyaretçim beni okurken hayatımda dans etmekten en keyif aldığım müzik ona eşlik etsin, hayal edebilsin, hissetsin..." Pek yerinde bir tercih, min. sesle fon müziği oluşturmak... Tabi yine kapatabilme seçeneğinin mevcut olması yerinde olur. ;)

Geçen gün bir otelin web sitesine girdim. Karşılanmam törenle oldu! 
Trompet'in sadece üflemeli değil kulağıma yaptığı basınç yüzünden aynı zamanda vurmalı çalgı olabileceğini kulağımın içindeki narin bünyemin en küçük kemikleri olan çekiç, örs ve üzengi kemiklerimin istemsiz müziğe eşlik etmesiyle anladım.
Müzik son ses açıktı ve kapatabileceğim bir düğme yoktu. O an bilgisarımın sesini kapatamazdım çünkü işim vardı. Sonuca gelelim derseniz siteyi o an dolaşmam gerektiği halde dolaşamadım. 

 İnsanların kendilerince kaş yapma çalışmalarının göz çıkarma sonucuna somut bir örnektir bu müzik hadisesi... 

Eminönü'nde tencere tava satan büyük bir firmanın sahibi işini profesyonel şekilde tüm Türkiye'ye daha da iyi pazarlayabilmek için internet sitesini yenilemek ister. Herşey muntazamca firma için tasarlanır, firma sahibi tabiri caizse kuş kondurmak ister ve kendi zevkinde bir müziğin siteye konulması talebinde bulunur........... Sonucu yorumlamayacağım bu durumun canlı örneklerine kendi sektörlerinizde de tanık oluyorsunuzdur. (Keşke tencere tavadan oluşan bir orkestraya maestro önderliğinde bir video çekip koysaymış ve viral olarak çevirseymiş sosyal ağlarda, neysee)

Lafın özü kişisel tercihleriniz iş hayatında sizin için risk oluşturabileceği gibi benim gibi huysuz insanların da firmanıza antipati duymasına sebep olur.

Eminim bildiğiniz karşılama töreni zengin çok site vardır, var mıdır? :)

9 Eylül 2011 Cuma

Severim - Uyku Vadisi



Bodrum'un sadece beach ve gece hayatından ibaret olduğunu sananlara inat bir seçenek sunmak istiyorum. 
Bu şaşırtan vadiye ilk gidişim 5-6 yıl kadar önceydi. Orada yaşayan bir arkadaşımın "alternatif bir önerim var bugün sizi bir yere götürmek istiyorum" demesiyle yola çıktık. Bodrum'a yaklaşık 25-30 km uzaklıkta Milas-Bodrum kara yolu üzerinde Ağaçlıhöyük Gökçeler sapağından 10 dakikalık uzaklıkta bulunan bu rüya vadisi beni Türk Alice gibi hissettirmişti. 

Bodrum'un güneşten yanmış, sararmış otları ve kurumuş toprakları arasından inadına yemyeşil, inadına sakindi...

Ahşap bir masanın iki yanına oturduk...
Sessiz miydi derseniz evet ama iki ses haricinde; yanımızda usulca yıllara karşı koymuş eski bir Osmanlı su değirmeninden gelen su sesi ve taş plaktan çalınan Türk Sanat Müziği. 
Siparişler alındı... Vadinin içinde alabalık çiftliği var ancak bilen dostlar seçimlerini kuzu tandır ve rakıdan yana kullanınca bir bildikleri vardır elbet diye düşündüm ve evet doğru seçimdi... Servis bakır kapların içinde altında kömürle geldi. Pek et yemeyen ben bile yıllarca tadını unutamadığım bir lezzetle karşı karşıyaydım. Biz yemeklerimizi su sesi ve sanat müziği eşliğinde yerken kuzunun gerçekten ilkel yöntemler ile çevrilerek yapıldığına da şahit olduk. 

O zamanlar Türklerin pek uğrak yeri olmayan bu vadiye, turistlerin parkurlarında gezmek ve mağaraları görmek için akın ediyor olması beni şaşırtmıştı. Vadiden geçen ırmağın suyu, değirmeni hafif hafif döndürürken değirmenin içinden akan buz gibi su ile serinleyenler ve suyun üzerine kurulmuş hamaklarda ruhunu mutluluğa teslim edenlere de imrenmedim değil.

Nam-ı değer Türk Alice ben Bodrum beachlerinde yediğim dandik yemeklere verdiğim paranın yarısını bile ödemeyip maddi ve manevi olarak tacize uğramayarak keyifle evimin yolunu tuttum.
Ayrıntılı bilgi almak için internet sitesini ziyaret edebilirsiniz. 

Bu yaz gitmeye karar verirsen sanırım eşlik edebilirim, ne dersin??


7 Eylül 2011 Çarşamba

Severim - Kırıntı, American Style Pasta


Evimin yakınlığı ve İstanbul'da bir yerden bir yere hafta sonu gitmenin çıldırtan trafik faktörünün keyif kaçırıcı olması sebebiyle tercihim Bağdat Caddesi'dir.

Bu sene daha da büyütülen bahçesi ve Cadde kenarında olmadığından sesten soyutlanması hoşuma gittiğinden tercihim Kırıntı'dır. Huzurlu ve keyifli saatlerimin geçtiği bu şirin mekanın yemekleri gayet başarılıdır.
Bu sefer severim tercihim ise bir tatlı olacak "Kırıntı'dan American Style Pasta".....
Adından da anlaşılacağı gibi porsiyon bir kişinin yiyebileceğinin üzerinde gelir. Tavsiyem yeni tanıştığınız biri ile gittiğinizde paylaşıma açık olduğunuzu belirtmenizdir. Önceden tanıdığınız arkadaşlarınız "yok artık tek başına mı yiyeceksin onu" diyebilme özgürlüğünü kendinde bulurken yeni tanıştığınız kişi ağzı açık sanırım hormanal bir bozukluğu var diye düşünebilir.

Porsiyonu, kremasının hafifliği ve lezzetiyle bu kocaman çilekli pasta beni çocukluğuma götürür. Üzerine çikolata sos benim tercihimdir ama siz ister misiniz bilemem... Yanında çilekli limonata yazın pek güzel gider..
Unutmayın ki o harika porsiyonu mideye indirdikten sonra bir kaç saat gülümseyerek geçecektir.

Denemeye ne dersin?

4 Haziran 2011 Cumartesi

Severim - Finansbank rüzgar reklamı...



Tesadüfen yakaladığım bu reklam uzun zamandır gördüğüm sahte olmayan bir samimiyet içermekte. Sahte olmayan samimiyetin ilginç olduğunu ve aslında anlam karmaşası yaşattığının farkındayım ancak son zamanlarda reklam sektöründe böyle bir stratejinin yürütüldüğünü düşünmekteyim. 

İşte geleneksel ögelerin göze sokulmaya çalışıldığı, 
Acıyı, ağlamayı, merhameti seven yurdum insanının duygularını sallamayı hedefleyen,
Pek samimi görünen aslında sadece duygu sömürüsü ile hedef kitlesini çekmeye çalışan benim tabirimle sahte REKLAMLAR.

"Finansbank reklamını beğendim çünkü çok yaratıcı, çok güzel işlenmiş, sonu harika bağlanmış, geçmişe götürüyor, ilham veriyor, gülümsetiyor hatta inandırıyor."

Son sahneye özellikle yeniden döneceğim, genelde "ee bunun banka ile ne ilgisi var?" dediğimiz reklamlar oluyor ama bu reklamda son kare, çatı gibi oturmuş. Hatta görüntü aralarına senaryo yazıp film haline getirmek istedim. Finansbank belki sponsor olur ve bu bir film haline gelir, hem temiz enerji de içine çok tatlı harmanlanarak sosyal sorumluluk projesi haline bile gelebilir.

Acaba dünyada böyle örnekler var mı?

20 Şubat 2011 Pazar

Sevmem - Facebook yeni fotoğraf ara yüzü...


Daha önce çok daha kullanışlıydı. Önce yüksek çözünürlükte indirebilme fırsatı verildi ki harika bir özellik olduğunu düşündüm çünkü yüklediğim toplu fotoğraflar minicik kalmayacaktı. En azından indirildiğinde kimin kim olduğu belli olacaktı.

Aradan zaman geçince anladım ki hazırlık bu arayüz içinmiş... Kanım ısınmadı hatta açıkça sevmedim. Fotoğrafı yüklüyorsun ardından herkesin gözleri küçülüyor ya da orantısızlıklar güzelim fotoğraflara hakim oluyor. Şahsen kendimden korktum:)

Günümüzün büyük bir kısmında açık duran bu harika sosyal iletişim ağında acaba eskiden daha mı güzel görünüyorduk?

Bu arada yeni bir keşifte bulundum ki yeni arayüz açıkken F5'e (sayfa yenilemek) bastığımızda eski hali ile fotoğrafları görmek mümkün oluyor.

Sen ne dersin eskisi daha mı iyi?